1.MEKTUP

Üçüncü Sual:Cennet-Cehennem
ÜÇÜNCÜ SUAL: Cehennem nerededir? Elcevap: Cehennemin yeri, Arpç... 27/65-.....gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. 67/26- De ki: "(Bununla ilgili) Bilgi ancak Allah'ın Katındadır. ... bazı rivâyatla, yer altı denilmiştir. Başka yerlerde beyan ettiğimiz gibi, dünya , bir yıllık hareketinde , ileride haşirde toplanma yeri olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor. Cehennem ise, arzın o (dünyanın) güneş etrafındaki bir yıllık yörüngesi altındadır demektir. Görünmemeleri ve hissedilmemeleri, perdeli ve nursuz ateş olduğu içindir. Dünyanın seyahat ettiği büyük mesafede pek çok mahlûkat var ki, nursuz oldukları için görünmezler. Ayın, nuru çekildikçe vücudunu kaybettiği gibi, nursuz çok küreler, mahlûklar, gözümüzün önünde olup göremiyoruz. Cehennem ikidir. Biri küçük, biri büyükdür. İleride, küçük büyüğe dönüşeceği ve çekirdeği hükmünde olduğu gibi, ileride ondan bir mekan olur. Küçük Cehennem, yerin altında, yani merkezindedir. Kürenin altı, merkezidir. Jeoloji bilimince malûmdur ki, çoğunlukla her otuz üç metre hafriyatta (yeri derinlemesine kazma), bir derece-i hararet artar . Demek, merkeze kadar dünyanın yarıçapı altı bin küsûr kilometre olduğundan, iki yüz bin derece-i hararetikapsayan , yani iki yüz defa dünya ateşinden şiddetli ve rivayet-i hadîse uygun bir ateş bulunuyor. Şu Küçük Cehenennem Büyük Cehenneme ait çok görevler, dünyada ve dünya ile âhiret arasındaki kabir âleminde görmüş ve hadislerle işaret edilmiştir. Âlem-i âhirette, dünya nasıl ki sakinlerini (dünyanın) güneş etrafındaki bir yıllık yörüngesini haşir meydanına döker. Öyle de, içindeki Küçük cehennem dahi Büyük Cehennemi Allah’ın emri ile teslim eder. Ehl-i sünnet dışı Mu’tezile mezhebine mensup olan kimselerbazı imamları “Cehennem sonradan yaratılacaktır.” demeleri, halihazırda tamamıyla yayılmadığından ve sakinlerine tam münasip bir tarzda açılmadığından hatadır ve ahmaklıktır. Hem mânevî âlemleri gözümüzden saklayan perde içindeki âlem-i âhirete ait yerleri dünya gözümüzle görmek ve göstermek için, ya kâinatı küçültüp iki vilâyet derecesine getirmeli, veyahut gözümüzü büyütüp yıldızlar gibi gözlerimiz olmalı ki, yerlerini görüp tayin edelim. “Gerçek ilim Allah katındadır.” Âhiret âlemine ait yerler bu dünyevî gözümüzle görülmez. Fakat, bazı rivâyâtın işaretleriyle, âhiretteki Cehennem bu dünyamızla münasebettardır. Yazın sıcaklığın şiddeti “Muhakkak ki yaz sıcağının şiddeti Cehennem sıcağındandır.” denilmiştir. Demek, bu dünyevî, küçücük ve sönük akıl gözüyle o büyük Cehennem görülmez. Fakat ism-i Hakîmin (Allah’ın herşeyi hikmetle yaptığını bildiren ismi) nuruyla bakabiliriz. Şöyle ki: Dünyanın senevîsi altında bulunan Büyük cehennem, yerin merkezindeki küçük cehennemi güya tayin ederek bazı vazifelerini gördürmüş. Kadîr-i Zülcelâlin (kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah) mülkü pek çok geniştir; hikmet-i İlâhiye (Allah’ın hikmeti; herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratması) nereyi göstermişse Büyük Cehennem oraya yerleşir. Evet, (kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah )ve emr-i Arapça...36/82- Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. ‘a mâlik bir Hakîm-i Zülkemâl,( sonsuz kemâl sahibi ve herşeyi hikmetle yaratan Allah) gözümüzün önünde, kemâl-i hikmet(hikmet ve düzenin mükemmelliği) ve düzenle ayı dünyaya bağlamış; kudret ve düzenin büyüklüğü ve düzenle dünyayı güneşe raptetmiş; ve güneşi, gezegenleriyle beraber, dünyanın yıllık hızına yakın bir sür’atle ve Rablığın haşmetiyle bir ihtimale göre güneşler güneşi, en büyük güneş tarafına bir hareket vermiş; ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları saltanat-ı rububiyetine nuranî şahitler yapmış, onunla Rablık saltanatına ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelâlin kemâl-i hikmetinden ve kudret ve düzenin büyüklüğünden ve Rablık saltanatından uzak değildir ki, Büyük Cehennemi elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan semânın yıldızlarını onunla tutuştursun hararet ve kuvvet versin. Yani, âlem-i nur olan Cennetten yıldızlara nur verip, Cehennemden ışığı olmayan ateş ve hararet göndersin; aynı halde, o Cehennemin bir kısmını azab ehline mesken ve hapis yeri yapsın. Hem bir herşeyi hikmetle ve harika üstün san’atıyla yoktan yaratan Allah ki, dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar. Elbette, o sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Zât, Allah’ın kudret ve hikmetinden uzak değildir ki, dünyanın kalbindeki Küçük Cehennem çekirdeğinde Cehennem-i Kübrâyı saklasın. Cennet ve cehennem Elhasıl: Cennet ve Cehennem, yaratılış ağacından sonsuzluk tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir. Meyvenin yeri ise, dalın ucundadır. Hem şu kâinat zincirinin iki neticesidir. Neticelerin mahalleri, zincirin iki tarafındadır. Aşağı, ağır aşağı tarafında; nurlu, yüksek yukarı tarafındadır. Hem şu fiillerin akışı ve yeryüzünün mânevî ürünleri iki depodur. Mahzenin mekânı ise, mahsulâtın türüne göre, fenası altında, iyisi üstündedir. Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan devamlı akıp giden varlıkların iki başlangıçtır. Başlangıcın yeri ise, selin durduğu ve biriktiği yerdedir. Yani, kötü şeyleri ve atıkları aşağıda, iyi ve güzel şeyler ve saf ve temiz şeyleri yüksektedir. Hem iyilik ve yok etmenin, rahmet ve azametin iki yansıması vardır. Yansıma yeri ise her yerde olabilir. Rahmân-ı Zülcemâl (sonsuz güzellik sahibi ve kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah) ve Kahhâr-ı Zülcelâl (sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan ve herşeye her zaman mutlak galip gelen ve kahretmeye gücü yeten Allah) nerede isterse yansımasını açar. Amma Cennet ve Cehennemin varlıkları ise, Onuncu ve Yirmi Sekizinci ve Yirmi Dokuzuncu Sözlerde gayet kat’î bir surette ispat edilmiştir. Şurada yalnız bu kadar deriz ki: Meyvenin vücudu dal kadar ve neticenin zinciri kadar ve mahzenin ürünleri kadar ve hızlı ırmak kadar ve yansımanın, rahmet ve kahrı kadar kat’î ve şüphesizdir.