4.MEKTUP

4.Mektup: Herşeyin Tek Sahibi Allah
17/44- Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin ve arkadaşlarınızın, hususan ... ilâ âhir, üzerine olsun.AZİZ kardeşlerim,Ben şimdi Çam Dağında, yüksek bir tepede, büyük bir çam ağacının tepesinde, bir menzilde bulunuyorum. İnsandan çekinmeyle yabanilerle yakınlık ettim. İnsanlarla sohbet arzu ettiğim vakit, hayalen sizleri yanımda bulur, bir sohbet ederim, sizinle teselli olurum. Bir mâni olmazsa, bir iki ay burada yalnız kalmak arzusundayım. Barla’ya dönsem, arzunuz yönünde sizden ziyade istekli olduğum şifahî bir karşılıklı sohbet etme çaresini arayacağız. Şimdi bu çam ağacında hatıra gelen iki üç hatırayı yazıyorum.Birincisi: Bir parça mahrem bir sırdır. Fakat senden sır saklanmaz. Şöyle ki:Ehl-i hakikatin bir kısmı nasıl ki ism-i Vedûd’a (Çok şefkatli. Kendisine çok sevgi beslenen, Allah) aynadırlar ve en büyük bir mertebede o ismin görüntüleriyle, mevcudatın pencereleriyle Vâcibü’l-Vücuda (varlığı zorunlu olan ve var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı olmayan Allah) bakıyorlar. Öyle de, şu hiç ender hiç olan kardeşinize, yalnız hizmet-i Kur’ân’a çalışması zamanında ve o bitmez tükenmez hazinenin delili olduğu bir vakitte, ism-i Rahîm ve ism-i Hakîm yansıması yönünde bir vaziyet verilmiş.Bütün Sözler, o aynanın yansımalarıdır. İnşaallah, o Sözler 2/269- Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. sırrına aynadır. İkincisi: Nakşî tarikatı hakkında denilen “Der tarik-i Nakşibendî lazım gelir dört terk / Terk-i dünya, kendinden geçmek, terkedilen şeyleri düşünmemek” olan güzel ve lâtif olan kısa yazı birden hatıra geldi. O hatıra ile beraber, birden şu fıkra doğdu.“Der tarik-i aczmendî lâzım âmed çâr çiz / Fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz.”Sonra, senin yazdığın, “Bak evrenin rengârenk sayfasına, ilâahir.” olan rengin ve zengin şiir hatırıma geldi. O şiirle semânın yüzündeki yıldızlara baktım. “Keşke şair olsaydım, bunu mükemmelleştirseydim” dedim. Halbuki şiir ve kafiye kabiliyetim yokken yine başladım. Fakat kafiye ve şiir yapamadım. Nasıl hatıra geldiyse öyle yazdım. Benim vârisim olan sen, istersen kafiyeye çevir, düzenle . İşte, birden hatıra gelen şu:Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,Hikmetin nurlu mektubu bak ne bildirmiş .Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:Bir Kadîr-i Zülcelâlin(kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Allah) saltanatın haşmetine,Birer nur saçan deliliz biz herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah’ın varlığıylaHem birliğe , hem kudrete şahitleriz biz.Şu zeminin yüzünü yaldızlayanİnceliğin mucizesi gibi melek seyrine ,Bu semânın arza bakan, Cennete dikkat edenBinler dikkatli gözleriz biz. 1 1 : HAŞİYE(not) Yani, Cennet çiçeklerinin fidanlık ve mezraacığı olan zeminin yüzünde sınırsız mu’cizât-ı kudret teşhir edildiğinden, semâvât âlemindeki melâikeler, o mu’cizâtı ve o harikaları seyrettiği gibi, gök cisimlerinin gözleri hükmünde olan yıldızlar dahi, güya melâikeler gibi, zemin yüzündeki inceliğin sanat eserlerini gördükçe, Cennet âlemine bakıyorlar ve o geçici harikaları kalıcı bir surette Cennette dahi seyrediyorlar gibi, bir zemine, bir Cennete bakıyorlar; yani o iki âleme bakıyorlar demektir.Yaratılış ağacı gökler şıkkınaHep Samanyolu dallarına,Bir Cemîl-i Zülcelâlin(heybeti ve yüceliği sınırsız, güzelliği sonsuz olan Allah) hikmet eliyle takılmış Pek güzel meyveleriyiz biz.Şu gökler ehline birer mescid-i seyyarBirer hane-i devvar, birer ulvî âşiyâne,Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbarBirer tayyareleriz biz.Bir Kadîr-i Zülkemâlin, bir Hakîm-i ZülcelâlinBirer mu’cize-i kudret, birer harika-i san’at-ı Hâlıkane,Birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkatBirer nur âlemiyiz biz.Böyle yüz bin dille yüz bin burhan gösteririzİşittiririz insan olan insana.Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü,Hem işitmez sözümüzü. Hak söyleyen âyetleriz biz.Mührümüz bir, turramız bir, Rabbimize. Müsebbihiz, zikrederiz âbidâneKehkeşanın halka-i kübrâsına mensup birer meczuplarız biz. Bâkî olan sadece Odur. Said Nursi