1.MEKTUP

Dördüncü Sual: Allah Sevgisi
DÖRDÜNCÜ SUAL: Sevgililere olan geçici aşk Allah’a duyulan sevgiyedönüştüğü gibi, acaba çoğu insanlarda bulunan, dünyaya karşı olan gerçek olmayan aşk dahi Allah’a duyulan sevgiye dönüşebilir mi ? Elcevap: Evet. Dünyanın fâni yüzüne karşı olan geçici aşk, eğer o âşık, o yüzün üstündeki sonu ve fenâ çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, sürekli bir sevgili arasa, dünyanın pek güzel ve Allah’ın isimlerini gösteren aynası ve âhiretin tarlası olan iki diğer yüzüne bakmakta başarılı olursa, o dine aykırı gerçek olmayan aşk, o vakit Allah’a duyulan sevgiye dönüşür . Fakat bir şartla ki, kendinin geçici, ve hayatıyla bağlı kararsız dünyasını dış dünyayayla karıştırmamalıdır . Eğer inançsızlar ve gaflet gibi kendini unutup, dış dünyaya dalıp, tüm dünyayı özel dünyası zannedip ona âşık olsa, maddî âlemin bataklığına düşer, boğulur. Meğer ki, harika olarak bir koruyucu el onu kurtarsın. Şu hakikati tenvir için şu temsile bak:***Meselâ, şu güzel, süslü odanın dört duvarında, dördümüze ait dört boy aynası bulunsa, o vakit beş oda olur: biri hakikî ve genel kullanımlı, dördü görüntüden ibaret ve özel. Herbirimiz, kendi aynamız vasıtasıyla, hususî odamızın şeklini, heyetini, rengini değiştirebiliriz. Kırmızı boya vursak kırmızı, yeşil boyasak yeşil gösterir. Ve bunun gibi, aynada kullanımla çok vaziyetler verebiliriz. Çirkinleştirir, güzelleştirir, çok şekillere koyabiliriz. Fakat dış ve genel kullanımlı odayı ise kolaylıkla kullanamayız ve değiştiremeyiz. Özel oda ile genel kullanımlı oda hakikatte birbirinin aynı iken, esasında ayrıdırlar. Sen bir parmakla odanı harap edebilirsin; ötekinin bir taşını bile kımıldatamazsın.İşte, dünya süslü bir yerdir. Herbirimizin hayatı bir boy aynasıdır. Şu dünyadan herbirimize birer dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır. Belki o özel dünyamız ve âlemimiz bir sayfadır, hayatımız bir kalem onunla, iş ve davranışların yazıldığı sayfaya geçecek çok şeyler yazılıyor.Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki, dünyamız, hayatımız üstünde bina edildiği için, hayatımız gibi geçici, fâni, kararsızdır, hissedip bildik. Ona ait muhabbetimiz, o özel dünyamız ayna olduğu ve temsil ettiği Allah’ın güzel isimlerinin nakışları, işlemelerine döner, ondan Allah’ın isimlerinin görüntüsüne intikal eder.Hem o özel dünyamız, âhiret ve Cennetin geçici bir fidanlığı olduğunu anlayıp, ona karşı şiddetli hırs ve talep ve muhabbet gibi hissiyatımızı onun neticesi ve meyvesi ve sümbülü olan âhirete ait faydalara çevirsek, o vakit o gerçek olmayan hakikî aşka dönüşür.Yoksa arpça... 59/19- Kendileri Allah'ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir. sırrına mazhar olup, nefsini unutup, hayatın sonunu düşünmeyerek özel, kararsız dünyasını aynı tüm dünya gibi sabit bilip kendini ölümsüz farz ederek dünyaya saplansa, şiddetli hissiyatla ona sarılsa, onda boğulur, gider. O muhabbet onun için sınırsız belâ ve azaptır. Çünkü, o muhabbetten yetimce bir şefkat, ümitsizce bir acıma doğar . Bütün canlılara acır, hattâ güzel ve sona maruz bütün yaratılanlara bir acıma ve bir ayrılık hisseder; elinden birşey gelmez, tam bir ümitsizlik içinde elem çeker.Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o şiddetli şefkatin elemine karşı yüce bir ilaç bulur ki, acıdığı bütün canlıların ölüm ve sona ermesinde bir kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa devamlılık veren, onları sonsuz ve kalıcı hale getiren Zât; Allah’ın sonsuz isimlerinin daimî görüntülerini temsil eden ruhların aynasını devamlı görür; şefkati bir sevince dönüşür. Hem sona erme ve ölümlülüğe maruz bütün güzel yaratılmışların arkasında bir kusur ve çirkinlikten uzak güzellik ve kutsal ve kusursuz güzellik hissettiren bir nakış ve güzelleştirme ve san’at ve süsleme ve iyilik ve sürekli aydınlığı görür. O zeval ve ölümlülüğü, güzelliğin ziyadeleşmesi ve lezzeti yenilemesi ve san’atın sergilenmesi için bir tazelendirme şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini artırır. arpça...Bâkî olan sadece Odur. Said Nursî